Kendimi ifade ve eşya ile münasebetimi tayin ve kainattaki yerimi tespit gibi hususlar...*

Tuesday, August 31, 2010

Berlinale hakkında

Isabella Rossellini bu sene jüri başkanıymış. Kendisini de annesini de çok severim. Aşağıdaki resmi de sen neymişsin dedirtti bana:


Bir diğer sevilesi sayılası insan Werner Herzog da (ki geçen seneki jüri başkanı oydu) açılışı yapacakmış. Grizzly Man, ve Encounters at the End of the World'den sonra artık gözümü karartıp Klaus Kinski'li filmlerini izlemeliyim diyorum. Bu noktada Klaus Kinski korkumu yenmek için Ahmet Cihat'a güveniyorum, beni yalnız bırakmayacaktır umarım.

Wednesday, August 18, 2010

Kadife'ye Veda

Kadife Hanım ya da Bayan Kıllı Kulak artık gidiyor. Bir sene boyunca stres topum olduğu ve günlerimi güzelleştirdiği için kendisine teşekkür ediyorum. Artık Ankaralı bir kedi olacak. Umarım keyfi hep yerinde olur şaşkının...

Daha fazla fotoya buradan ulaşılabilir...

Friday, August 13, 2010

Judgment at Nuremberg


7 ay önce izlemiş olmama rağmen zaman zaman ve her seferinde farklı bir yerinden aklıma geliyor bu film. Filmde Nazi savaş suçlusu Alman yargıçların Amerikalı yargıçlar tarafından yargılanmaları anlatılıyor. Yargıçların yargıçları yargıladıkları bir durum zaten başlı başına çok ilginç. Yasaları uygulamak mı yoksa adil olmak mı sorusu hem sanık sandalyesindeki yargıçların hem de Amerikalı yargıçların beyinlerini yiyor. Olayların yüzde doksanı mahkeme salonunda geçiyor ve bu harika filme rahatlıkla sinema tarihindeki en iyi mahkeme filmi denebilir. Ama işin garibi, bu kadar yoğun bir mahkeme hadisesi sürerken siz kalan ayrıntılardan Alman halkının savaş ve yenilgi sonrasi psikolojisi, Amerikalıların Almanlara, Almanların Amerikalilara bakış açısı, Amerika'nın yargılayan pozisyonundayken bile Almanya ile arasını sıcak tutma çabası ve sıradan günlük hayat hakkında bir şeyler bilir oluyorsunuz her nasılsa.


Filmi bu kadar iyi yapan diğer şey de inanılmaz oyuncu kadrosu tabi ki. Spencer Tracy, Maximilian Schell, Marlene Dietrich, Richard Widmark, Judy Garland ve Montgomery Clift ve Burt Lancester var. Spencer Tracy ve Burt Lancester'ın tiradları sırasında insan resmen heyecanlanıyor. Ama hepsini Montgomery Clift solluyor. Nazi döneminde; kafasının çok çalışmadığı, zekasının geri kalmış olduğu bir kaç basit testle anlaşılınca hadım edilmiş bir karakteri oynuyor. 15 kadar dakika boyunca tanık sandalyesinde adam öyle bir döktürmüş ki, insan Oscar almamış olmasına inanamıyor. Marlene Dietrich bu filmde de bu dünyaya ait olmayan bir varlık olduğunu kanıtlamış. İddia ediyorum o kadın insan olamaz, elf olduğundan şüphe ediyorum. Ve filmde soykırımla ilgili gerçek görüntülerin kanıt olarak sunulduğu bir bölüm var. Bu sahne bence herhangi bir soykırım filminden çok daha etkiliydi. Benim için şimdiye kadar izlediğim en iyi holocaust filmiydi.

not: Filmin yukarıdaki afişini de övmeden edemeyeceğim.